OCAKSUBAT2024 Dr. Zeki Hozer
Toplum nereye gidiyor?
Toplum nereye gidiyor? "Çevremizdeki insanlarda gözlemlediğimiz hoşgörüsüzlük, öfke, nefret ve kavgacı tavır sizleri de rahatsız ediyor mu? Örneğin siyasal figürlerin ve parti liderlerinin aralıklı olarak bir araya geldiği, sakin ve soğukkanlı ama nezaketli bir şekilde ülke bekası için görüşmeler yaptığı bir atmosfer hoşunuza gitmez miydi? Bu durum, demokrasiye inancı kuvvetlendirmez mi? Demokrasi demişken son Avusturya, Hollanda ve Arjantin seçimlerinde görüldüğü gibi giderek marjinal ve keskin söylemli politikacılara meyleden bir dünya kamuoyu dikkati çekiyor. Sanki iki bin iki yüz yılı aşan ulusal varlığını demokrasi karşıtı diktatörlük yönetimleri ile geçirmiş Çin gibi ülkelerin ekonomik gelişmelerini referans alarak ona öykünen diktatörlük heveslisi liderler söz konusu... Elbette demokrasiler kuvvetler ayrılığına dayandığından karar alma süreçleri uzun olmaktadır ama diktatörlerin Hitler ve Mussolini örneğinde olduğu gibi jet hızıyla aldıkları kararlar, ulusları için dehşet verici ya da ölümcül olabilmekte.. Tüm Batılı toplumlarda demokrasiye inanç baskın olsa da siyasal uzlaşma özelliği giderek bozulmakta... Halbuki siyasal uzlaşma, demokrasilerin diktatörlüklere göre en temel üstünlüğü... Bu, çoğunluğun tiranlığını, öfkeli ve baskın bir azınlığın demokrasiyi felç etmesini önleyen en büyük erdem ama ne yazık ki, giderek yok oluyor. Sadece siyasal partiler arasında değil, her parti içindeki fraksiyonlar içinde de.. Siyasal uzlaşma kültürü kırılınca, kişilikleri, meslekleri ya da oluşturdukları sosyal değerler nedeni ile saygınlık kazanmış kişilerin milletvekillik gibi temsil görevlerine ilgisi de azalıyor. Tabii seçim kampanya maliyetlerinin astronomik bedelleri ve inandığı değerlerden taviz vermelerini gerektiren politik dinamikler de bu ilginin azalmasında etken...Şimdilerde ilginç bir gelişme de, ulaşım imkanlarının artması nedeni ile neredeyse haftanın üçte ikisini artık seçildiği illerde geçiren temsilcilerin, siyasi merkeze yerleşip kendi ve rakip partilerin temsilcileri ile kaynaşıp sosyalleşme ve dostluk kurma imkanlarının giderek yok olması. Bu da doğal olarak siyasal kutuplaşmayı beslerken bu atmosferin tüm topluma sirayet etmesine yol açıyor. Bir çok ülkede, seçim sonuçları deniz kıyıları ile büyük şehirlerde daha demokratik, iç ve kırsal kesimlerde daha mufazakar bir seçmen profili olduğunu gösteriyor ve giderek her siyasal partinin, daha homojenleşip daha marjinal fikirlerin adresi haline gelmeye başladığı da ortada...Sizlerin yakın çevresinde, bir kaç seçimdir kendi partisi dışında diğer bir partiye oy veren kaç kişiyi tanıyorsunuz? Toplum, giderek daha hoşgörüsüz ve siyasi açıdan daha uzlaşmaz bir patikada ilerliyor. Toplumdaki katı siyasi kutuplaşma, izlediği TV kanalı, okuduğu gazeteler ve sosyal çevre bilinçli bir tercih olarak değiştirilmediğinden, dizayn edilmiş ya da çarpıtılmış bir bilgi bombardımanı ile de daha da vahim bir hale geliyor. Böylelikle, kendine özgü siyasal perspektife hapsolan bir atmosferin içinde, karşı düşüncelere kapalı bir yaşam alanı oluşturuluyor. Sonuçta da, aynı görüşte olmayanlara karşı şiddetli bir reddetme tavrı içine giriliyor. Hiç kimse, bırakın farklı bir düşünceyi duymayı, farklı bir sosyal medya mecrasına göz gezdirmeye bile tahammül edemez halde, ya linç ya da arkadaşlıktan çıkarma ekseninde bir davranış içinde. Hoşgörüsüzlük, kutuplaşma ve linç tarzında istismarlar, toplumsal yaşamın başat özellikleri halinde. Trafikte, sporda, günlük yaşam içinde ya da dijital medya kullanımında bu davranışları gözlemliyoruz. Saldırgan bir dille kuşatılmış haldeyiz. Akademik tartışmalarda bile sert bir hitap sıradan hale geldi. Bu gelişmeler, bir noktada durmalı, çünkü devamı 'sosyal sermayenin' çöküşü anlamına gelir. Robert Putnam, Bowling Alone isimli kitabında bu kavramı anlatır: "... Sosyal sermaye, bireyler arasındaki bağlantıları, bağlantılardan yola çıkan sosyal ağları ve karşılıklılık ve güvenilirlik normlarını belirtir. Dolayısı ile sosyal sermaye, 'medeni erdem' ile ilişkilidir." Partiler, kulüpler ve dernekler gibi organizasyonlar insanları, dostluk ve yardımlaşma duyguları paralelinde sosyalleştiren bir ortama sokar ve yüz yüze temasını sağlar. Günümüzde internet ortamı ve cep telefonları dışında neredeyse hiç bir ilişki imkanı kalmadı! Yeni iletişim teknolojileri hızla insanları izole hale getirdi, artık yüzüne söyleme cesareti bulunamayacak hakaretvari kelimeler ve emojiler, digital profillere kolaylıkla boca edilebiliyor! Yeni sosyosiyasal trend, nezaketin yanına uğramadığı bir uzlaşmazlık zemininde yol alıyor. Gerek konjonktür gerekse modern teknolojinin kişiliksizleştirme gücü, sosyal sermayemizin hızla kaybolmasına yol açabilme potansiyelini, geçmişten bu yana en büyük tehlike olarak karşımıza çıkarmakta. Dolayısı ile sosyal hoşgörüsüzlük ve siyasi kutuplaşma, önümüzdeki yıllarda baş etmemiz gereken en önemli toplumsal problem olarak karşımızda duruyor!'' Yukarıdaki satırları okurken, hangi toplum ile paralellikler kurdunuz bilmiyorum ama bu satırlar, Politzer ödüllü ünlü yazar Jared Diamond'un 'Yükseliş' kitabının 355. sayfasından itibaren yazdığı kendi toplumu yani ABD'nin kaygı verici toplumsal gelişmeleri ile ilgili analizlerinden bir derleme!. Ne diyelim, Allah yardımcıları olsun!